-
1 bin bir
-
2 bin bir
great many, numerous -
3 bin bir ayak bir ayak üstüne
наро́ду тьма-тьму́щая; ≈ я́блоку не́где упа́сть -
4 bin bir güçlükle
с огро́мным трудо́м -
5 bin bir gece
hezar û yek şev -
6 bin
bin tausend; Tausend f;bin bir gece Tausendundeine Nacht;bin dikkatle mit größter Vorsicht;binde bir ein Tausendstel, ein Promille; sehr selten;bini bir paraya im Überfluss; spottbillig;binlerce zu Tausenden -
7 bin
ты́сяча (ж)* * *ты́сячаbinlerce — ты́сячами, ты́сячи
••- bin bir güçlüklebin ölçüp bir biçmeli — погов. ≈ семь раз отме́рь, оди́н раз отре́жь
- binde bir
- bini bir paraya
- bin dereden su getirmek
- bin kalıba girmek
- bin pişman olmak
- bin tarakta bezi olmak
- bin yaşa! -
8 bin
I1) ты́сячаbinler bölüğü — мат. второ́й класс, класс ты́сяч
◊
binde bir — о́чень ре́дко◊
bini bir para — а) оби́льный; б) о́чень дешёвый◊
bin canile — с больши́м удово́льствием IIа сын -
9 bir
I s1) Eins f\bir olmak sich zusammentun, sich verbünden2) iki/üç/dört günde \bir jeden zweiten/dritten/vierten TagII adj\bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek ( fam) lügen, dass sich die Balken biegen\bir çırpıda ( fam) auf einen Hieb, auf Anhieb, im Handumdrehen\bir el \bir eli yıkar, iki el \bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die andere\bir gecelik für eine Nacht\bir musibet bin nasihatten yeğdir ( prov) durch Schaden wird man klugo benim \bir tanem sie [o er] ist mein Ein und Alles2) \bir şey etwas\bir şey değil! nichts zu danken!, keine Ursache!, macht nichts!\bir şey söylemeden ohne etwas zu sagenbu bambaşka \bir şey das ist etwas ganz anderes3) \bir akşam/gün/sabah eines Abends/Tages/Morgensgünün \birinde eines Tagessaat \bir es ist ein Uhr4) \bir yanda(n) ..., \bir yanda(n) ... einerseits..., andererseits...\bir yanda(n) merak ediyorum, \bir yanda(n) korkuyorum einerseits bin ich neugierig, andererseits habe ich Angst davor5) ( herhangi) irgend\bir yerde irgendwodün çantamı \bir yere koydum gestern habe ich meine Tasche irgendwohin gestellt\bir deri bir kemik olmak ( fam) nur Haut und Knochen seinbunu \bir sen yapabilirsin nur du kannst das tun2) ( fam) malkafanı \bir işletsene! denk doch mal scharf nach!3) einmal\bir daha ( bir kez daha) noch einmal; ( olumsuz cümlede) nicht mehr\bir varmış, \bir yokmuş lit ( masallarda) es war einmal, es war keinmal\bir yağmur yağdı, \bir güneş açtı einmal regnete es, einmal schien die Sonne4) \bir aşağı \bir yukarı gezinmek/gitmek auf und ab schlendern/gehen\bir zamanlar einstmalsyerle \bir etmek dem Erdboden gleichmachen -
10 bir
bir ein; Eins f; Artikel ein, eine; einzig (z.B. Gott); (nicht verschieden) gleich; gemeinsam (z.B. Kasse); nur allein ich, du; ein Mal; adv einmal; mal;bir ağızdan im Chor singen;bir araba eine Fuhre; fig eine Menge;bir araya zusammen;bir araya gelmek zusammenkommen;bir aşağı bir yukarı dolaşmak hin- und herspazieren;bir bakıma bei näherem Hinsehen;bir bir einer nach dem Anderen; eins nach dem Anderen;bir daha noch (ein)mal;bir de und auch; noch dazu; und da …; nun; mal nachsehen usw;bir derece (oder dereceye kadar) bis zu einem (gewissen) Grad;-i bir etmek vereinen; vereinheitlichen;bir gelmek sich ausgleichen;bir gün eines Tages;-e bir hal olmak einen Unfall haben; nicht geheuer zumute sein D; sich seltsam aufführen;bir hoş seltsam, merkwürdig;bir içim su Mädchen bildhübsch;bir iki einige; ein- zweimal;bir iki derken im Handumdrehen;bir iyi(ce) gehörig, ordentlich;1 Nisan şakası Aprilscherz m;1 Mayıs Tag m der Arbeit;bir nice eine ganze Menge;bir numaralı Nummer eins, hervorragend;bir o kadar noch einmal so viel;bir örnek uniform, unisex; einheitlich;bir şeyler, bir şeyler und so weiter, und so weiter;bir türlü ein und derselbe;bir türlü olmuyor es klappt einfach nicht;yapsam bir türlü, yapmasam bir türlü ob ich es tue oder lasse, habe ich Nachteile;bir vakit damals; (der)einst;bir varmış bir yokmuş Märchen es war einmal;bir yastığa baş koymak Mann und Frau sein;bir yerde irgendwo, gewissermassen;bir yere getirmek ansammeln, konzentrieren;bire bin katmak maßlos übertreiben;günün birinde eines schönen Tages;bir tuhaf bakıyor er sieht so seltsam herüber;gitmesiyle gelmesi bir oldu kaum war sie gegangen, als sie wieder kam -
11 bir iki
ein paar\bir iki demeden [o demeye kalmadan] im Handumdrehen\bir iki kere oraya gittim ich bin ein paar Mal dahin gegangen -
12 bin
-
13 bir
1) оди́н2) едини́ца3) како́й-л, како́й-то; не́которыйgünün birinde — одна́жды
4) одина́ковый5) о́бщий, совме́стный (с кем-л.)6) то́лько лишь7) тако́й; такbir düştüm ki … — я так упа́л, что …
□
-ı bir etmek — а) объединя́ть; б) унифици́ровать□
bir olmak — а) объединя́ться; б) быть тожде́ственным, совпада́ть; в) ука́зывает на внеза́пность де́йствия; г) вы́биться из сил◊
bir ağızda — в оди́н приём◊
bir ağızdan — а) хо́ром; б) единоду́шно◊
bir arada — а) вме́сте; б) в то же са́мое вре́мя◊
bir araya gelmek — собира́ться◊
bir aşağı bir yukarı — взад и вперёд◊
bir avuç — горсть◊
bir ayak evvel — как мо́жно скоре́е◊
bir baştan bir başa — на всём простра́нстве◊
bir baştan bir başa delmek — просверли́ть◊
bire bin katmak — преувели́чивать◊
bire bin kazanmak — получа́ть басносло́вные при́были◊
bir bir — оди́н за други́м, по одному́◊
bir bir anlatmak — расска́зывать всё по поря́дку◊
bir boy — а) разо́к; б) но всё-таки◊
bir çekirdek geri kalmamak — соверше́нно не отлича́ться◊
bir daha — а) ещё раз; б) с отриц. глаголом бо́льше не …, никогда́◊
bir dahayüzüne bakmamak — отверну́ться от кого◊
bir dalda durmamak — а) порха́ть, лета́ть (о человеке); б) переска́кивать (о мыслях)◊
bir damla — а) о́чень ма́ло; б) кро́шечный◊
bir de — а) кро́ме того́, а та́кже; б) вдруг, и что же◊
-ın bir dediğini ikietmemek — не пере́чить кому; исполня́ть жела́ния кого◊
birdediği iki olmaz — высокоуважа́емый и люби́мый◊
bir defa — а) уже́; б) снача́ла; во-пе́рвых; в) оди́н раз◊
bir derece — до не́которой сте́пени◊
bir dirhem — ма́ло (чего-л.)◊
bir dudağı yerde bir dudağı gökte — фольк. велика́н◊
bir düziye — непреры́вно, продолжи́тельно◊
bir gelmek — уравнове́шиваться◊
bir gözeli — биол. однокле́точный◊
bir gözeli bitkiler — бот. ни́зшие расте́ния -
14 bir
"1. one (as a number): Bir beyaz manolya yedi pembe manolyaya bedeldir. One white magnolia is worth seven pink magnolias. 2. a, an; a certain, a particular: Bursa´da güzel bir evi var. She has a lovely house in Bursa. Dünkü partide bir kadını gördüm; kim olduğunu sen anlarsın. At yesterday´s party I saw a certain woman; you know who I mean. 3. the same: Emellerimiz bir. Our goals are the same. 4. united; of one mind, of the same opinion: Bu konuda biriz. We´re of one mind on this subject. 5. shared, used in common: Yatak odalarımız ayrı, banyomuz bir. We have separate bedrooms but share a bathroom. 6. only: Bir o bunu yapabilir. Only she can do this. Bunu bir sen bir de ben biliyoruz. You and I are the only ones who know this. 7. used as an emphatic: O hayata bir alıştı ki sorma gitsin! He has really gotten accustomed to that way of life! Bir dene! Just try it! Birdenbire bir feryat! And suddenly there was such a yell! Ah, bir oraya gidebilsem! Ah, if I can just go there! 8. used to add a note of vagueness: Bir zamanlar Arnavutköy´de çilek yetiştirilirdi. There was a time when strawberries were grown in Arnavutköy. Sen bugün bir tuhafsın. You don´t seem quite yourself today. - ağızdan in unison, with one voice. - alan pişman, bir almayan. colloq. It´s the sort of thing that looks good and attracts a lot of interest but is actually of very little use. - alay a great quantity, a large number. - âlem something else, really something, a wonder, amazing: Orası bir âlem! That´s one amazing place! Cüneyt başlı başına bir âlem! Cüneyt is a wonder in his own right! - an at one point: Bir an bir şey söyleyecek gibi oldu. At one point she looked like she was going to say something. - an evvel/önce as soon as possible. - ara/aralık 1. at one point, for a while, for a short period. 2. when one has a free moment, when one has a chance: Bir ara bana uğrayıver. Drop by when you have a free moment. - araba 1. a wagonload of; a truckload of. 2. colloq. a lot of, a slew of. - arada together. - araya gelmek 1. (for people) to come together (in the same place and at the same time). 2. (for events) to happen at the same time, coincide. - araya getirmek /ı/ to bring (people, things) together (in the same place and at the same time). - aşağı bir yukarı (to come and go) aimlessly. - atımlık barutu kalmak/olmak to be almost at the end of one´s resources, be almost at the end of one´s rope; to have played almost all of one´s cards; to have very little energy left. - avuç 1. a handful (of). 2. a handful (of), a very small number or amount (of). - ayağı çukurda olmak to have one foot in the grave. - ayak evvel/önce immediately, at once. - ayak üstünde bin yalan söylemek 1. to tell a whole pack of lies at one go. 2. to be a big liar. - bakıma in one way, in one respect. - baltaya sap olmak to have a job, be employed. - bardak suda fırtına koparmak to raise a tempest in a teapot. - başına all alone, all by oneself. - baştan/uçtan bir başa/uca (traversing, looking at, surveying, filling a place) from one end to the other, from end to end. - ben, bir de Allah bilir. colloq. Only God knows what I´ve gone through. -e beş vermek to yield five times the seed, yield fivefold. -e bin katmak to exaggerate, make much of a trifle. - bir one by one. - boy 1. once. 2. used as an emphatic: Bir boy gidelim, görelim. Let´s just go and see! - boyda of the same height. - bu eksikti. colloq. Nothing but this was lacking!/This was all that was needed! (said sarcastically). - cihetten in one way, in a way. - çatı altında under the same roof, in the same building. - çırpıda at one stretch, without interruption, at once. - çift söz 1. a little advice, a piece of advice: Sana bir çift sözüm var. I have a piece of advice for you. 2. a brief exchange of conversation: Öyle meşguldüm ki kendisiyle bir çift söz bile edemedim. I was so busy that I couldn´t have even a brief conversation with her. - çuval inciri berbat etmek to foul things up but -
15 bin
"thousand. -de per thousand. binlerce/-lerle thousands of. - bela ile with the greatest difficulty. - bir a great many, all kinds of. -de bir scarcely, very rarely. -i bir paraya abundant, very many. - can ile with heart and soul. - dereden su getirmek to make all sorts of excuses. - kat manifold; much. - pişman olmak to be very sorry, regret greatly. - renge girmek to use a thousand subterfuges. - tarakta bezi olmak /ın/ to have many projects going at once. - yaşa! May you live a thousand years!/Long life to you! " -
16 тысяча
bin* * *жтри ты́сячи — üç bin
ты́сячи люде́й — binlerce kişi
я ему́ ты́сячу раз говори́л — ona bin kez söyledim
он на э́том де́ле ты́сячи зарабо́тал — bu işten binler kazandı
в ты́сячу раз лу́чше — kat kat iyi / güzel
она́ найдёт ты́сячу отгово́рок — bin bir bahane bulur
-
17 into/to smithereens
bin bir parçaya -
18 smithereens
bin bir parça, tuzla buz -
19 огромный
muazzam; (kos)kocaman; dev (gibi); dağ gibi; koskocaогро́мный успе́х — muazzam başarı
огро́мные уси́лия — muazzam gayretler
с огро́мным трудо́м — bin bir güçlükle
огро́мные просто́ры — uçsuz bucaksız enginlikler
огро́мные сапоги́ — kocaman çizmeler
в (тако́й) огро́мной гости́нице не́ было ни еди́ного свобо́дного но́мера! — koskoca otelde bir tek boş oda yoktu!
огро́мный самолёт — dev / devasa uçak
на огро́мной ско́рости — muazzam bir süratle (giderken)
-
20 flüchten
flüchten <sn>2. v/r: sich flüchten in (A) -e sığınmak;sich in Ausreden flüchten bin bir bahane bulmak
См. также в других словарях:
bir fit bin büyü yerine geçer — bir kimseyi başkasına karşı kışkırtmak için ara bozacak bir söz, bin büyü kadar etkilidir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır — bir şeyi herkes ister ancak onu bir kişi elde edebilir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
bin bilsen de bir bilene danış — bir insan bir şeyi ne kadar iyi bilirse bilsin, gene de onu kendisinden daha iyi bilen bulunabilir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
bin — is. 1) Dokuz yüz doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı 2) Bu sayıyı gösteren 1000, M rakamlarının adı 3) sf. On kere yüz, dokuz yüz doksan dokuzdan bir artık 4) sf., mec. Pek çok, çok sayıda Taşlar, topraklar kaydırarak bin zorlukla iniyorlardı … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir dirhem — sf. Çok az, birazcık Bir dirhem aklı yok. Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir dirhem bal için bir çeki keçiboynuzu çiğnemek bir dirhem et bin ayıp örter … Çağatay Osmanlı Sözlük
binə — is. 1. Köçərilərin mal qara ilə köçüb, kənddən kənarda məskən saldıqları yer; yurd, köç. Qaya çobanın yaşadığı kiçik binə böyüməyə başlayıb, bir kənd şəklinə düşür. M. S. O.. Pası yaylaqdan kəndin yanındakı binəyə enmişdi. S. R.. Sadıq kişi Kürün … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
bir tat, bin feryat — mutluluktan çok, sıkıntısı olan O zamana kadar kira köşelerinde sürünmekten bir tat, bin feryat, türlü sıkıntılara giriftar olmuşken... H. Z. Uşaklıgil … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir yiyip bin şükretmek — kötü durumda olanlara bakarak kendi durumunun değerini bilmek Bekâr olduğumuza bir yiyelim de bin şükredelim. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
binəzir — sif. <fars. bi. . . və ər. nəzir> Misilsiz, tayı bərabəri olmayan. <Əzra Zəhraya:> Bir baban var, cahana şöhrətdir; Fazili binəzir, Şeyx Kəbir. H. C … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
bir ayak üstünde bin yalan söylemek (veya bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek) — çok kısa sürede pek çok yalan söylemek Bir ayak üstünde kırk yalanın belini büktüğü hâlde para hesabına bir türlü akıl erdiremez, bakkala bozdurulan paranın gerisini daima eksik getirirdi. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük